''Yaz Aylarında Okullar Kapatılmasın'' Önerisi
Pehlivanoğlu, derneğin düşünce kuruluşu TEDMEM tarafından hazırlanan "2021 Eğitim Değerlendirme Raporu"na ilişkin açıklamada bulundu.
"2021'de ülkede eğitimle ilgili neler yaşandı?" sorusunu cevaplayabilmek için hazırladıkları raporun, "yönetişim ve finansman", "temel eğitim ve ortaöğretim", "mesleki ve teknik eğitim", "özel eğitim ve rehberlik hizmetleri", "ölçme değerlendirme ve kademeler arası geçiş" ile "öğretmenlik ve mesleki süreç" olmak üzere 6 başlık altında yapılandırıldığını aktaran Pehlivanoğlu, raporun tüm eğitim paydaşlarına faydalı olmasını diledi.
TEDMEM tarafından her yıl hazırlanan raporda, Milli Eğitim Bakanlığının hedeflerini gerçekleştirip gerçekleştiremediklerini ve önerileri ortaya koyduklarını dile getiren Pehlivanoğlu, "Bunlar Bakanlığın eksiklerini ortaya koymak için yapılmış çalışmalar değil, 94 yıllık bir sivil toplum örgütünün önerilerini kamuoyu ile paylaşmasından ibarettir ki bürokratik yapımız içerisindeki sorunlar daha hızlı çözümlenebilsin diye." ifadesini kullandı.
Kovid-19'un 2021'de dünyada her sektöre olduğu gibi eğitime de büyük darbe vurduğunu anlatan Pehlivanoğlu, "Burada acı olan, Türkiye'nin dünyada okullarını en uzun kapatan ikinci ülke olmasıdır. Çünkü biz bilinçlendirme ile korunma ile korkuyla eve kapanma arasındaki farkı maalesef ayırt edemedik. Ve 2021 yılında Türk Eğitim Derneği olarak çok ciddi miktarda 'okul sokaktan daha güvenlidir' başlığı altında büyük bir mücadele sergilememize rağmen maalesef okulların açılmasını sağlayamadık." diye konuştu.
- "Vakaların artmasının nedeni olarak tatil gösteriliyor"
Pehlivanoğlu, öğrencilerin yarıyıl tatilinde olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdü:
"Kovid-19 vakalarının artmasının nedeni olarak tatil gösteriliyor. 2021 Eylül ayını mukayese ettiğiniz zaman 18 yaş altındaki Kovid-19 vaka oranının 21,9'dan şu anda 8,7'ye düştüğü söyleniyor. Dünyada öğrenme yoksulluğunu gündeme getiren Dünya Bankası ve OECD gibi kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelerde çok daha acı sonuçlar olacağını bilimsel çalışmalarla ortaya koymuşlardı. 2021'i maalesef okulları kapattığımız, çocuklarımızı eğitimden uzak tuttuğumuz bir süreç ile geçirdik. Ama şunu unutmayalım ki özellikle 10 yaş altı için uzaktan öğrenme olmaz, uzaktan eğlenme olur. Bir miktar bilgi verebilirsiniz ama beyin gelişimi açısından öğrenmeyi ve hedeflediğiniz kazanımları gerçekleştirmeniz mümkün değildir."
- Müfredatın sadeleştirilmesi önerisi
Milli Eğitim Bakanlığının Kovid-19 sürecinde Ulusal Destekleme Programını (UDEP) başlattığını, telafi eğitim süreçlerini devreye alarak destekleme kursları açtığını, okullardaki 4,5 milyon öğrenciye yönelik kazanım testi yapıldığını ifade eden Pehlivanoğlu, "Kazanım kayıpları, sınıf bazlı giderilemez. Uzaktan öğrenmede kazanım kayıpları farklı olur. Dolayısıyla aslında bizim tavsiye ettiğimiz süratle müfredatın sadeleştirilmesi, zincir kazanımlara odaklanmaktı." dedi.
Yüz yüze eğitime ara verilen 1,5 yıllık süreci bir yıla sığdırarak telafi etmenin mümkün olmadığının altını çizen Pehlivanoğlu, "Bu kadar kalabalık bir genç nüfusta okul sonrası faaliyetlerle de bunu gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü gelişmiş ülkelerde okula dönüşte telafi programları belli bir paralellik içerisinde götürüldü ve bunlara çok ciddi miktarda bütçeler ayrıldı. Asıl olarak da dezavantajlı çocuklar ve dezavantajlı bölgeler için yapıldı." değerlendirmesinde bulundu.
- "Kapalı sınıflardaki çocukların kayıplarının telafisi iyi takip edilmeli"
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in yüz yüze eğitimle ilgili çok doğru bir irade ortaya koyduğunu ve "En son kapanacak yer okullardır." dediğini aktaran Pehlivanoğlu, "Şükürler olsun ki bugüne kadar okulları kapatmadık. Tabii ki burada önemli olan şeylerden bir tanesi, kapalı olan sınıflardaki çocukların kayıplarının nasıl telafi edildiğinin iyi takip edilmesidir." görüşünü paylaştı.
Pehlivanoğlu, eğitim sistemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Olası kriz dönemlerinde uzaktan öğretimle, kritik, zincir kazanımlarla ilgili hazırlıklı olmak gerekir. Eğitimde tıpkı bir lego gibi üst üste koyarak gidersiniz. Üst üste koyamadığınız bir sistemde başarı sağlamanız mümkün değildir. Uzaktan öğretimde öğretmenlerin dijital yeterliklerini artırmanız gerekiyor. Bugünden elimizde dezavantajlı çocuklarımızın listesinin hazır olması gerekiyor. Kriz anında devreye sokacağımız, aniden hızla değişen teknolojik yatırımları çok büyük miktarda yapmak değil ama krize hazırlıklı olup olduğu anda devreye sokabileceğimiz, bir teknolojik ihtiyaç listesi çıkarmamız gerekiyor. Bunların yanında bir şey daha çok önemli. Merkezi kararla bütün ülkeyi yönetemezsiniz. Geneli değil, yereli baz almanız gerekiyor. Yerele sorumluluk vermeniz gerekiyor. Hatta okul bazlı gitmeniz gerekiyor.
Sonuç itibarıyla baktığınız zaman tabii ki Kovid süreci, eğitimde yenilikçi yaklaşımları gerektiriyor. Biz yetkin, çağdaş dünya ile rekabet edebilecek ama kültürel özelliklerimizi de benimsemiş bir insan yetiştirme modeli üzerinden gitmek mecburiyetindeyiz. Mevcuttaki iyiyi oluştururken de dezavantajlı çocuklarımızı, dezavantajlı okullarımızı gündeme alıp onları önde tutmak mecburiyetindeyiz."
- "Eğitimde fırsat eşitliği için bir eylem planı olmalı"
Selçuk Pehlivanoğlu, 20. Milli Eğitim Şurası'nda ana temanın "eğitimde fırsat eşitliği" olarak seçildiğine değinerek, eğitimde doğru eylem planına sahip olmanın önemine işaret etti.
Pehlivanoğlu, "Bana 'TED olarak Türkiye'de eğitim sisteminin en acil ihtiyacı nedir?' diye sorarsanız 'Bakandan Bakana, YÖK Başkanından YÖK Başkanına değişmeyecek bir ulusal program ihtiyacı vardır.' derim. Şüphesiz ki her siyasi partinin hayat görüşü, gidiş yolları farklı olabilir ama kalkınmış dünyaya baktığınız zaman ana arterdeki hedeflerle ilgili bir dönme görmezsiniz iktidarlar değişse bile. Eğitimde fırsat eşitliği için bir eylem planımızın olması gerekir." şeklinde konuştu.
Okul öncesi eğitimin de fırsat eşitliğinin en önemli ayaklarından biri olduğunu vurgulayan Pehlivanoğlu, bütün bilimsel çalışmaların bireyin kazanımındaki en önemli yaş grubunun 4-7 yaş arası olduğuna işaret ettiğini aktardı.
Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarının Kovid-19 salgınıyla birlikte çok düştüğünü dile getiren Pehlivanoğlu, velilerin korku ile çocuklarına kendilerinin bakmayı tercih ettiğini anlattı.
Pehlivanoğlu, "Okul öncesi eğitimi, bilimsel verilere dayanarak sadece binaları yaparak değil içlerini de doldurarak artırmak mecburiyetindeyiz, niteliği artırmaktan da geri durmamak zorundayız." dedi.
- "Açık lise, artık ciddi bir okul haline dönüştü"
Pehlivanoğlu, 676 bin dolayındaki çocuğun eğitim sisteminin dışında kaldığını belirterek şöyle devam etti:
"676 bin çocuğumuzun eğitimden uzak kaldığını, açık lisenin artık ciddi bir okul haline dönüştüğünü düşünerek eğitimde fırsat eşitliği için bir eylem planına ihtiyaç olması gerekir. Acilen yapılması gereken en az 5 yıllık bir eğitimde fırsat eşitliği eylem planı hazırlamaktır. Kovid-19 sürecindeki öğrenme kayıplarının telafisiyle ilgili dezavantajlı gruplar için özel süreçler planlanmalı. Örneğin, yaz aylarında okullarımızı kapatmamalıyız. Yaz aylarında okullarımızı biraz daha açık tutup en azından 3 ayın 1 ayını dezavantajlı çocukların okulda geçireceği bir süreç planlamak mecburiyetindeyiz. Teknolojik ihtiyaçlar, eğitime erişim, öğretmen sayıları ve yetkinlikleri açısından dezavantajlı olanlara ihtiyaçlarında ve kaynak dağıtımında daha adaletli şekilde pozitif ayrımcılıkla gitmek zorundayız."
- "Sınav baskısı ortadan kalkmalı"
Okulu kıymetli kılmanın önemine vurgu yapan Pehlivanoğlu, bunun için sınav baskısının ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
LGS'de okul içi sıralandırma yapılması gerektiğini ifade eden Pehlivanoğlu, YKS ile ilgili olarak da şunları kaydetti:
"Maalesef, niye yapıldığını anlamadığımız bir şekilde liseler 4 yıla çıkarıldı. Yani kaynak sorunu olan bir ülkede öğretmen sayısında sorun olan bir ülkede nitelikli eğitime erişimde zorlanan bir ülkede, biz eğitimi 12 yıla çıkardık. Avrupa ülkelerinin çoğunda zorunlu eğitim 9 yıl civarındadır. Biz 12 yıla çıkmış eğitimin 11 yıla düşmesinin siyaseten çok kolay olmadığını biliyoruz. Bizim önerimiz şu; 11. sınıfta lise diploması verelim. 11. sınıfta lise diploması alanlar, meslek yüksek okullarına, açık öğretime direkt gitsinler. 12. sınıf üniversiteye hazırlanma yılı olsun. Dolayısıyla cebinde parası olmayanların imece usulü çocuklarını dershane ve kurslara yollamasının önüne geçmiş oluruz ve okulu kıymetli hale getiririz. Okulu kıymetli hale getirmenin ikinci noktasında da artık öğretmenlerimizin kaç kişiyi sınavda başarılı yaptığıyla değil, nasıl yetenekli ve yetkin bireyler yetiştirdiği ile ölçmeye başlayabiliriz. Bunun da bilimsel olarak ölçülmesi mümkündür."
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.