Öğretmenlerin kariyer planlamasında sınav şartının konulmasını eleştiren Geylan, “Eğer ki sınav şartı genel kurulda düzeltilmezse bu uygulamayı yargıya götüreceğiz” dedi.
Geylan şunları kaydetti: “Kanun teklifinde 10 yılını doldurmuş öğretmenler 180 saatlik bir kursa tabi tutulacak, kursun ardından sınav yapılacak, 70 ve üzerinde puan alanlar uzman öğretmen olacak. 10 yıllık uzman öğretmenler 240 saatlik kursa tabi tutulacak, sınav yapılacak ve başarılı olanlar başöğretmen yapılacak. Burada karşı çıktığımız husus, sınavdır. Çünkü öğretmenlerin kariyer planlaması sınavla yapılamaz. Sınav, sadece bilgiyi ölçer. Oysa öğretmenlik sadece bilme değil, bildiğini aktarma mesleğidir. Dolayısıyla burada tek ölçüt deneyim olmalıdır. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz; hizmet yılının esas alınması ve 10 yılını dolduran her öğretmenin uzman, 20 yılını dolduran her öğretmenin başöğretmen olmasıdır. Herkes bilmelidir ki; eğer ki sınav şartı genel kurulda düzeltilmezse bu uygulamayı yargıya götüreceğiz.”
Kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasındaki ayrıma son vermenin tek yolu sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesidir.
Sözleşmeli öğretmenlere can güvenliği ve sağlık nedeniyle tayin hakkı verilmesi hakkında açıklamalarda bulunan Geylan, “Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 20. Milli Eğitim Şurası’nın açış konuşmasında ‘Bu kanunla birlikte kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasındaki ayrıma son vereceğiz’ demişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu açıklaması öğretmenlerimizi son derece memnun etmiş ve ümitlendirmişti. Bunu sağlamanın tek yolu ise sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesidir. Oysaki gelen teklifte bırakın kadro vermeyi, sözleşmeli öğretmenlere eş durumundan tayin hakkı dahi verilmedi. Kanunda sadece sözleşmeli öğretmenlere can güvenliği ve sağlık nedeniyle tayin hakkı verildiğini görüyoruz. Bu hak zaten kısmen tanınıyordu” dedi.
Şu anki düzenlemede 3600 ek gösterge çıksa bile öğretmenler bu haktan 15 Ocak 2023 tarihinden sonra faydalanacak.
3600 ek gösterge hakkında da açıklamalarda bulunan Geylan, “Teklifte 1. derecede olan öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılması yer alıyor. Çok güzel ancak kanun teklifine geçici bir madde eklenerek, ‘Bu husus 15 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girecek’ deniliyor. Yani kanun çıksa bile öğretmenler bu haktan 15 Ocak 2023 tarihinden sonra faydalanacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şu an ek gösterge düzenlemesi yapıyor ve düzenleme büyük ihtimalle mayıs ayında TBMM’ye getirilecek. Dolayısıyla öğretmenler ile birlikte diğer kamu çalışanlarının ek göstergelerini düzenleyen asıl düzenleme Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yaptığı bu çalışma olacak. Bu nedenle 3600 ek gösterge Öğretmenlik Meslek Kanunu ile getirilmiş olmayacak” diye konuştu.
Öğretmenlik Meslek Kanunu Cumhuriyet tarihinde ilk kez çıkarılıyor. Bu kadar iddialı çıkışın içinin doldurulması lazımdı.
Adaylık kaldırma sınavının kaldırılmasına değinen Geylan bunun çok doğru bir adım olduğunu söyledi. Geylan şunları kaydetti: “Öğretmenler eğitim fakültesi okuyor, mezun oluyor, stajlarını başarıyla bitiriyor, yüz binlerce adayla yarışıp KPSS’yi kazanıyor, öğretmen olarak atanıyor, bir yıl adaylık değerlendirme sürecine tabi tutuluyor ama yetmiyor! Tüm bu süreçler yok sayıp, bir kez daha sınava tabi tutuluyorlar. Bu, doğru değildi. Üstelik hem ekonomik hem de zaman açısından çok gereksiz bir uygulamadır” dedi.
Kanunun bu maddelerden ibaret olduğunu söyleyen Geylan, “Öğretmenlik Meslek Kanunu Cumhuriyet tarihinde ilk kez çıkarılıyor. Bu kadar iddialı çıkışın içinin doldurulması lazımdı” diye konuştu.
Aynı işi yapan öğretmenler farklı statülerde istihdam edilemez!
Kanunda olması gereken hususları da sıralayan Geylan, “Öncelikle kanunda ‘Tüm öğretmenler kadrolu atanacak’ denilmeliydi. Öğretmenler odasında kadrolu öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var, ücretli öğretmen var. Bu doğru bir uygulama değildir. Her zaman söylüyoruz: Aynı işi yapan öğretmenler farklı statülerde istihdam edilemez!” dedi.
Mülakat uygulaması eğitimin tüm alanlarından çıkarılmalıdır.
Atama usullerinin kanunla düzenlenmesi gerektiğini bildiren Geylan, “Bildiğiniz gibi mülakat süreçleri çok tartışılıyor. MEB’i neden zan altında bırakalım ki? Bakın Sağlık Bakanlığı memur alımı yapıyor, mülakat yapmıyor, KPSS ile atama yapıyor. Bu hakkı neden öğretmenlerden esirgiyoruz? Mülakat uygulaması eğitimin tüm alanlarından çıkarılmalıdır. İlk atamalarda, görevde yükselmelerde, yönetici atamalarında mülakat kaldırılmalı, sınav başarısı rencide edilmemelidir. Öğretmen atamaları sadece KPSS sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir” diye konuştu.
Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması getirilmelidir.
Elverişsiz bölgelerde öğretmenleri tutmanın yolunun Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması olduğunu kaydeden Geylan, şunları söyledi: “Genç meslektaşlarımız çakılı sözleşmeli olarak atanıyor. Sözleşmeli öğretmenler 3 yıl sözleşmeli, 1 yıl kadrolu çakılı çalışmak zorundadır. Gerekçesini dönemin bakanı İsmet Yılmaz şöyle ifade etmişti: ‘Güneydoğu'ya öğretmen atıyoruz, bir yıl sonra yüzde 90'a yakını geri dönüyor, mazeret ataması ya da eş tayini nedeniyle. Eş tayiniyle atamasak, ‘aile bütünleşmesini sağlamıyorsunuz’ denilecek. Güneydoğu'da birilerini tutmamız lazım. Ücretli öğretmen de sözleşmeli öğretmen de var.’
Her zaman şunu söylüyoruz: Elverişsiz koşulların hâkim olduğu bölgelerde öğretmenleri tutmanın yolu onları esir etmek değil, teşvik etmektir. Bu nedenle bölgenin mahrumiyet derecesine göre bir brüt ile iki bürüt asgari ücret arasında Zorunlu Hizmet Tazminatı ödenmesi gerekmektedir. Kanunda bu husus mutlaka yer almalıdır. Öğretmenler, ‘Zor koşullarda görev yapıyorum ama devletim de benim hakkımı veriyor’ diyebilmelidir. Zira bu daha önce de uygulandı ve netice alındı” dedi.
MEB’de 150 bine yönetici pozisyonu var. Böyle bir mesleğin kanununda yönetici atama sürecine yer verilmez mi?
Genel Başkan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yönetici atama süreçleri ile ilgili de şunu söylemek istiyorum: MEB’de 150 bine yakın yönetici pozisyonu var. Böyle bir mesleğin kanununda yönetici atama sürecine yer verilmez mi? Liyakat ve ehliyeti esas alan bir yönetici atama sistemi bu kanunla çıkarılmalıdır ki, her yönetmelik değiştiğinde, her bakan değiştiğinde, her iktidar hatta her genel müdür değiştiğinde süreçler değişmesin.
Başarıyı esas alan objektif kriterlere haiz bir ödül sistemi meslek kanunu yer almalıdır.
Ödüller meselesine de ayrı bir başlık açmak istiyorum. MEB 2019 yılında ödül alanların listesini yayınladı. Teşkilatlarımızdan, ödül alanların sendikal mensubiyetlerini ve görevlerini sorgulamalarını istedim. Sonuçlara göre 2019 yılında ödüle layık görülen 7.576 MEB personelinin 5.169’unun yani % 68,2’sinin ‘bir’ sendika üyesi olduğunu tespit ettik. Demek ki ödüller dağıtılırken sadece mensubiyetlere bakılıyor. Ödül alanların yüzde 70’e yakını aynı sendikanın üyesi ise demek ki karar merci farklı. Dolayısıyla mensubiyetleri değil, başarıyı esas alan objektif kriterlere haiz bir ödül sistemi meslek kanunu yer almalıdır.
Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Öğretmenlik Meslek Kanunu sürecinin başlatılmış olması tabi ki olumlu bir adımdır. Bundan dolayı Sayın Bakan’a teşekkür ettim. Ancak kanunun beklentileri karşılayacak düzeyde içinin mutlaka doldurulması elzemdir.”