“Öğretmene yönelik şiddet, endişe verici boyutlarıyla her geçen gün tırmanıyor. Geçtiğimiz günlerde bir öğretmene ve olayı engellemeye çalışan okul güvenlik görevlisine yönelik saldırganlık haberi, vicdanlı insanları derinden üzmüştür. Üstelik öğretmenimizin 3 aylık hamile olduğu yönünde bilgiler, olayın vehametini katlayacak mahiyettedir. Olayın mağdurlarına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, öğretmene yönelik şiddeti bir kere daha lanetliyoruz!
Üzücü hadiselerle karşımıza çıkması daha çok fiziksel türde olsa da öğretmene dönük şiddet yalnızca fiziksel boyutlarda yaşanmamaktadır. Fiziksel ve yıkıcı biçimde gerçekleşen, hepimizi üzen şiddet olaylarının gerisinde öğretmene dönük psikolojik şiddetin karanlık yüzünü ve bu şiddet türünün sosyal arka planını da görmeliyiz. Bu konuda biraz araştırma yapmak, internet ortamında öğretmenlerin serzenişine dikkat vermek öğretmenin derdini anlamak için yeterli: Sınava girmeyip de raporu olmayan, mazereti beyan edilmeyen öğrenciye sınav yapmadı diye öğretmen CİMER’ e şikayet ediliyor. Bu öğretmen, soruşturma geçirip idareye savunma verdiği bilgisini ve bu konuda üzüntüsünü ifade ediyor. Veya bir diğer öğretmen, derste öğrencilere “anladınız mı?” diye sormadığı için CİMER’ e şikayet edildiğini söylüyor. Bunlar gerçek beyanlarsa -ki öğretmenlerin çözüm arayışında çırpınışlarından öyle görünüyor- insan sormadan edemiyor; devletin de işyükünü arttıran ve kurumlarımıza zaman kaybettiren bu şikayetler öğretmenin karşısına hiç getirilmeden veli bilgilendirilmez mi? Aksi taktirde veliler, kendilerinde okula ve öğretmene müdahale etme haddini bulmaya devam edecekler. Eğer ki adeta bir ‘öğretmen şikayet hattına’ dönüşen ve tehdit oluşturmaya başlamasıyla birlikte kapatılan Alo 147 hatları, yerini CİMER şikayetlerine bıraktıysa burada durup iki kere düşünmeliyiz! Bununla beraber görüş, öneri vs. almak amacıyla kurulan destek hatlarının nasıl bir anda ‘öğretmenini şikayet et’ olarak algılandığı konusu üzerine düşünmek yeterince yorucu ve üzüntü verici değil mi?
Öğretmene şiddetin nedenlerini çok uzaklarda veya derinde aramaya gerek yok. Öğretmeni ve mesleği toplum karşısında itibarsızlaştıran tüm uygulamalar, yaklaşımlar, davranışlar ve sözler bugünki koşulları hazırladı. Mesleğin itibarının yerle bir olduğu bir dönemde, çözüm de meslek itibarını toparlamaktan geçiyor. Bunun için Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan başlanarak, öğretmene dönük şiddeti engelleyecek mevzuatın oluşturulmasına dek konu üzerine sendikalar gibi eğitim camiasının önemli paydaşları da dahil olmak üzere bilimsel araştırma ve güncel yaklaşımlardan güç alınarak ortak akılla gidilmeli. Öncelikli olarak karar vericiler ve uygulayıcılar dolayısıyla üst merciiler, öğretmene şiddet olgularının ciddi bir toplumsal sorun haline geldiği ve hiçbir gerekçe ile kabul edilemez olduğu gerçeğiyle eğitim çalışanlarının yanında safını almalıdır. Meslektaşına şiddet olayına tepki veren öğretmenlerin duruşu bir şeyleri değiştirmeyebilir. Ancak toplumun ‘vatandaşlık’ duygusuyla kurumlara karşı güveni ve bağlılığı vardır. Öğretmenin sonuna kadar yanında duran, eğitim çalışanlarına yönelik şiddeti reddeden ve öğretmenin itibarını kendi itibarı kadar değerli sayan bir otorite olayların azalmasında ve öğretmene şiddete karşı caydırıcı olmada ciddi anlamda rol oynayabilir.
Öğretmenlerimize, eğitim çalışanlarımıza yönelik her türlü saldırganlığı reddediyoruz. Bu konu, olgulara toplum tabanında tepki verilerek kapatılamamaktadır. Ki öğretmene dönük şiddete karşı, toplumun her kesiminin ortak bir tepki ile hareket etmediğini de hesaba katarsak mesleğin itibar kaybının bugünleri hazırladığını net biçimde görebiliriz. Konunun biran önce bilimsel bir zeminde ele alınması, bugünleri getiren uygulamaların ve tavırların masaya yatırılması, şiddet karşıtı yasal mevzuat çalışmalarının biran evvel başlatılması talebimiz ve temennimizdir.”