Pazartesi günü Bakan Yusuf Tekin’le ilk eğitim-öğretim dönemi açıldı. Ancak onun eğitim-öğretime dokunuşları devam edecek.
Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin, Bakanlık görevini devraldığı ilk günden itibaren rotasını öğretmenler odasına çevirdi. O biliyordu ki; eğitimin düzelmesi, öğretmenlerin motivasyonundan geçiyor. Bu ilk koşulu sağlarsa hem güçlü bir desteğe hem de ekip olarak büyük bir kitleye sahip olacaktı.
Bu anlayışla; Bakanlık, eğitimde üreten özne öğretmene ve yöneten özne milli eğitim müdürlerine yönelik kapsamlı çalışmalar yürütüyor. Bu çerçevede il müdürlüklerinde de değişimler yaşanıyor. Bakan ve ekibi ile Bakanlık bürokrasisi; önce öğretmenler odasıyla moral ve motivasyonu yükseltmek gibi doğru ve istenen hamleyi yaptı. Bakan Bey çok iyi biliyor ki; eğitimi değiştirmek ve eğitimde başarıyı artırmak ancak öğretmenle mümkün, öğretmensiz ise imkânsız. Öğretmeni merkeze almayan paradigma değişikliğinin paradigmanın iflasından öte bir sonuç doğurmayacağı konusunda sanırım artık herkes Bakan Tekin’e hem hak hem de destek veriyor.
Öğretmen ve Bakan ile öğretmenler-Bakanlık arasındaki etkileşim ve iletişimde, beklenmeyeni fakat isteneni yapan Bakan Yusuf Tekin’e milli eğitim müdürleri de eşlik ediyor ve etmeli. Bu kapsamda İstanbul ili özelinde de değişimin önemli sonuçlarından biri il millî eğitim müdürü değişikliğinde yaşanmıştır. Doç. Dr. Murat Mücahit Yentür’ün liderliğinde İstanbul’un eğitimde özlenen/beklenen başarıya ulaşacağına eğitimin birçok paydaşı ile birlikte yönetici ve öğretmenler de artık inanıyor.
Eğitim felsefesi, paradigması, nihayet eğitim programları ile müfredatında değişim için de Bakan Tekin’in kalite devamlılık ve değer odaklı adımlar atacağı konusunda şüphem yok. Zira gerek öğretmenler odası görüşmelerinde gerekse açık haber kaynağı kapsamındaki beyanlarında yer verdiği ifadeler; önce eğitimin, sonrada eğitim sayesinde Türkiye’nin başarı grafiğini yükseltecek bir değişim-dönüşüm iradesini zihniyet temelinde hayata geçireceğine ilişkin ön mesajları çok net bir şekilde hissettirdi. Ne yapacağını, nasıl yapacağını ve neler başaracağını ön görmek için Bakan Tekin’i yakından ve sürekli takip etmek gerek.
Kendilerine değer verildiğini daha net hisseden ve bunun mali haklarına da yansımasını isteyen öğretmenler gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Öğretmenler ile diğer eğitim çalışanları Toplu Sözleşme sonuçlarından memnun olamadılar. Bakan Tekin, bu noktada da sorumluluk almaktan kaçınmayacak gibi görünüyor. Eğitim çalışanları ve bütün kamuoyu, memnuniyetin sağlanmasına yönelik girişimlerine çok sık şahit olacaklardır. Bakan Tekin, zamanın ruhunun sistemin zaman aşımına uğramış hatalarının örgütsel ölüme yol açacağını ön görmüştür. Bunun en somut göstergesi, müsteşarlığı döneminde 84 yıllık kanunların yürürlükten kaldırılmasına öncülük etmesi ve MEB’de reform çalışmalarını başlatmış olmasıdır. Bu bağlamda maslahatçı bir idareciden değil değerleri referans alan reformist bir eğitimciden söz ettiğimiz unutulmamalı.
Sayın Bakan, şimdi de Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ndeki bazı değişikliklerle adeta liselerdeki kanayan yaralara tedavi edici neşter vurdu.
Her yıl Ağustos ve Eylül’de çok sayıda öğrencinin açık liseye kayıt yaptırmasının yansımalarına bir göz atalım. Açık öğretime geçişler, okul idarelerinin yaptığı planlamayı alt üst ediyor, sınıf sayıları azalıyor ve öğretmen normları değişiyordu. Bu durum, öğretmen görevlendirmeleri ve mağduriyetlerine sebebiyet veriyor, beraberinde kamu kaynaklarının kullanımında verimsizliğe ve israfa neden oluyordu. Örgün eğitimle öğrencilerin zihinsel gelişimine zemin oluşturan alan terk ediliyor, öğrenciler sınava hazırlık söylemiyle yaygın eğitimin hoca-talebe iletişimi olmayan yönetimine özne yapılıyordu.
Bu yönetmelik değişikliği, görünüşte sıradan bir yönetmelik değişikliği gibi görülse de gerçekte öğretmene ve örgün eğitim sistemine güven duyun mesajıdır. Daha keskin bir söyleyişle bu değişiklik, Bakan’ın öğretmene ve onun öğrenciye yönelik verdiği eğitime olan inancının da belgesidir.
Yönetmelik değişikliği ile zorunlu haller dışında, yıllardır dile getirilen ancak bir türlü çözülemeyen sorun çözülmüş oldu. Yakın tarihimizde pek rastlanmayan bir değişiklik daha gerçekleşti bu süreçte. Sınıf geçmeyi kolaylaştıran değişikliklere alışık alan toplum, ders ve sınıf geçmeyi çalışmaya ve eğitime zaman ayırmaya bağlayan bir yönetmelik değişikliğiyle karşılaştı. Özet ifadeyle; bütün eğitim kurumlarının mevzuat duvarına, çalışın çabalayın dersi de sınıfı da rahat geçin afişi asıldı.
Yılsonu başarı puanı 50 olan öğrencinin bazen dört beş dersten kaldığı halde ortalama ile bir üst sınıfa geçtiği; amaçsız, motivasyonsuz, hepsinden öte gerçek durumuyla ilişkisiz öğrenci ihtimali bertaraf edildi bir anlamda. Derste amaçsız bir şekilde bulunan, okuldan nerdeyse zorla mezun olan bu amaçsız öğrencinin, öğretmen kimliğini yerle yeksan eden sosyal medyaya yansıyan görüntü örneklerine rastlamayan kalmamıştır. Ölçme, değerlendirme kapsamında yapılan yönetmelik değişikliği; öğrencinin motivasyonunu artırırken öğretmenin de saygınlığını koruyacak bir işlevi üstlenecektir.
Bakan Bey ve yakın ekibi, hem sorunları çözmenin hem de Türkiye’nin hak ettiği bir vizyonu eğitimde üretmenin gerekli ve mümkün olduğuna hem inanıyor hem de şu ana kadar yaptıklarıyla her birimizi inandırıyor. Vasatı aşmayı sağlayacak eşik de bu inançta saklı.
Gerçekten de öğretmenlerin moralini, öğrencilerin motivasyonunu artıran Bakan/Bakanlık, hem Türkiye hem de Türkiye Yüzyılı için yüzyılı için büyük sermayedir. Bu sermayenin semeresi, eğitimde başarı olursa; Türkiye Yüzyılı’ndan da öte “Türkiye Çağı” devreye girer. Bakan Yusuf Tekin, bütün yönleriyle tanıdığı bir Bakanlık’ta eğitimde başarıyı zirvede gerçekleştirmek adına engel tanımadığı/tanımayacağı mesajını çok net veriyor.
Ölçüsü ehliyet olan her dönüşüm iradesi, önce gelişmeyi sonra da öncü olmayı ve rakiplerden ileri olmayı sağlar. Türkiye, bu noktada eğitim alanında bu türden bir konuma ivedilikle ulaşmalı. Görünen ve ilk üç aylık süreçte yaptıklarından anlaşılan o ki; Bakan Yusuf Tekin, bu noktadaki motivasyonunu hem ekibine hem de öğretmen kitlesine aktarma hedefine ulaştı.
Önceliğimiz eğitim ve en başarılı olduğumuz alan da eğitim olduğunda; ekonomide orta gelir, teknoloji ve sanayide orta kalite tuzaklarından da kurtulmak mümkün olacaktır. Eğitim diğer alanları, Milli Eğitim Bakanımız da diğer Bakanlarımızı rahatlatacak bir başarı seviyesine ulaşırsa; Türkiye, devlet olarak tarihsel birikimini çağ gücüne, millet olarak ise birlik ve beraberliğini kavileştirecek insani kalkınmaya ve refaha hızla erişecektir…
Bu anlamda, Milli Eğitim Bakanlığının yükü, Bakan Tekin’in ise bu yükü hafifletecek motivasyon gücü ve birikimi çok fazla. Hepimizi umutlandıran ve ufuk çizgisine daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak olan da esasen bu toprakların eğitimde insanı ve irfanı esas alan inancı.
Yusuf Tekin, bu inancı “öğretmenler odasından eğitim paradigmasına” doğru yönelten hamleleri yapıyor.
Biz, paradigma değişiklinde yardım edelim. Allah’da (c.c.) hepimizin yardımcısı olsun…
Celal Demirci