Programda konuşan Bakan Özer, 2022-2023 eğitim öğretim yılına çok yoğun bir tempoda başladıklarını, salgın sürecindeki kapanmaların ardından okulların ara vermeden yüz yüze eğitim yaptığı bir dönemi yaşamanın mutluluğu içinde olduklarını söyledi.
Okulların toplumdaki eşitsizliklerin dengelendiği yerler olduğunu ifade eden Bakan Özer, okullar kapandığı zaman bu imkâna en fazla ihtiyacı olanların en fazla kaybedenler olduğunu hatırlattı. Özer "Okulların o olağanüstü koşullardaki en güvenli ortamlar olduğunu gösterdik ve bir nesli tekrar uzaktan eğitime mahkum etmeyerek kurtarmış olduk. Bu, bu ülkenin geleceği için çok kritik bir hamledir." dedi.
Türkiye'deki eğitim sisteminde 19 milyon öğrenci ve 1,2 milyon öğretmenin bulunduğu devasa bir sistem olduğunu, Kovid-19 salgını gibi olağanüstü koşullarda eğitim sistemi normalleştirilmeden Türkiye'yi normalleştirmenin mümkün olmadığını kaydeden Bakan Özer, öğretmen ve okul yöneticilerine teşekkürünü "Eğer biz okulları açmasaydık ülkenin bu kadar kolay bir şekilde normalleşmesi mümkün değildi. İşte bu tarihî katkılardan dolayı ben Millî Eğitim Bakanı olarak tüm öğretmenlerime hem birinci dönemin sonunda hem ikinci dönemin sonunda başarı belgesi gönderdim." sözleriyle ifade etti.
Özer göreve başladığı 6 Ağustos tarihinden bir ay sonra 6 Eylül günü okulları açtığını, o dönemde tatilin uzatılması için sosyal medya aracılığıyla baskı yapıldığını anlattı ve dirayetli durularak o sürecin atlatıldığını ifade eden Özer, 17 Haziran'da okullar kapandıktan hemen sonra yeni eğitim yılı hazırlıklarını başlattıklarını vurguladı. Cumhuriyetin 100'üncü yılına girerken eğitimde kronikleşen problemleri kaldırarak güzel başlangıçlar yapmak için çalıştıklarının altını çizen Bakan Özer, daha önceki yıllarda yapılanlara ilave üç şey yaptıklarını söyledi. Özer, ilk kez 12 Eylül'de eğitim öğretim yılı başlamadan bir hafta önce tüm Türkiye'deki okullarda 60 bin temizlik görevlisinin göreve başlatıldığını, tüm öğrencilerin yardımcı kaynak ihtiyacının öncelikle elektronik ortamda paylaşılarak ardından da basılı olarak öğrencilere ulaştırıldığını hatırlattı. Özer, "2022-2023 eğitim öğretim yılı başında ders kitapları gibi yardımcı kaynakları da basıp ücretsiz olarak tüm illerimize gönderdik. 153 milyon ders kitabı ücretsiz ulaştırılırken 160 milyon da yardım kaynağı öğrencilerimize ulaştırdık." dedi.
Yıllardır okulların bütçesinin bir sorun oluşturduğunu anlatan Bakan Özer, ihtiyacı olan okullara daha fazla bütçe gönderilmesiyle ilgili temenniler dile getirildiğini de hatırlattı. Şu anda tüm okullara bütçe gönderildiğini kaydeden Özer, bu miktarın 6 milyar 200 milyon lira olduğunu söyledi.
Kırtasiye, küçük onarım ve temizlik gibi ihtiyaçlar için gönderilen 6 milyar 200 milyon liranın 4 milyar 100 milyonunun kullanıldığına işaret eden Özer, "Hükümet son yirmi yılda en büyük bütçeyi Millî Eğitim Bakanlığına verdi. Bu kadar okul yapan, bu kadar büyük bütçeyi Millî Eğitim Bakanlığı'na ayıran iktidar, okulların ihtiyacını karşılamaktan aciz kalabilir mi? Bakın hala 2 milyar lira okulların hesabında duruyor. Amacımız, okullarımızı kimseye muhtaç etmemek. Kullanmaktan çekinmeyin" diye konuştu.
Özer, son yirmi yılda eğitimdeki dönüşümlere değinerek, bir ülkenin en önemli ve kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğuna, beşeri sermayenin niteliğini artıracak en önemli enstrümanın da eğitim olduğuna işaret etti. 2000'li yılların başında başörtüsü ve katsayı gibi antidemokratik uygulamaların yaşandığını, okullaşma oranlarının yüzde 50'nin altında bulunduğunu kaydeden Özer, "Beş yaştaki okullaşma oranları yüzde 11, ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 44 idi. Ama son 20 yılda üç boyutlu bir başarı hikayesi var. Birincisi fiziksel yapı, yani derslik sayıları üç yüz binlerden sekiz yüz elli yedi binlere ulaştı. Doğu batı hiçbir ayrım yapılmadan sağlandı. 19 yılda, beş yaştaki okullaşma yüzde 11'den yüzde 97'ye çıktı. Ortaöğretimdeki okullaşma oranları yüzde 44 iken bugün yüzde 95 oldu. İlkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99.63, yani yüzde yüz. Ortaokuldaki okullaşma yüzde 99.44. Bunları sağlamak için sosyal politikalar uygulanıyor. Garip gurebanın çocuklarının okulların devam ettirebilmesi için burslar, pansiyonlar, taşımalar eğitimler, ücretsiz yemek gibi destekler sağlanıyor. Bir buçuk milyon öğrenci ücretsiz yemek yiyor." dedi.
Özer şöyle devam etti:
"Eğitim sistemi artık demokratikleşiyor. Düşünün, bu ülkede ülkenin kız çocuklarının eğitime erişiminin önünde başörtüsü engeli vardı. Sonra da 'kız çocuklarının okullaşması lazım' diyorlardı. Ama kimse o zaman kadın hakları ile ilgili konuşmadı. Meslek liselerinde, katsayı uygulaması ile ülke, ekonomik kalkınmasını yerine getiremesin isteniyordu. Katsayı uygulaması nedeniyle bu ülke üç büyük bedel ödedi: Birincisi, mesleki eğitimde iş gücü piyasası aradığı elemanı bulamadı. İkincisi, okullar arası başarı farkı derinleşti. Üçüncüsü, meslek liselerinde devamsızlık, terk oranları ve madde bağımlılığı gibi başka sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Biz kaldırdık bu zararlı katsayı uygulamasını. Bunlar yapılırken, kaliteden de ödün verilmedi."
PISA ve TIMSS uluslararası öğrenci başarı araştırmalarına göre Türkiye'nin son yirmi yılda girdiği tüm araştırmalardan bir önceki döneme göre puanlarını yükselterek çıktığını dile getiren Özer, "Eğitim sistemi bu kadar büyümesine rağmen, öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısı, 2000'li yıllardan çok daha güçlü hale geldi. OECD ortalamaları yakalandı. Yani kalite sürekli iyileşiyor. Bunu başaran ülke çok az. Bir taraftan 2000'li yıllarda 2.3 milyon civarında ortaöğretim öğrencisi var, şu anda 6 buçuk 7 milyon. " ifadesini kullandı.
Özer, "2000'li yıllarda beş yüz binlerde olan öğretmen sayısı, şu anda 1.2 milyona ulaştı ve bunun büyük bir çoğunluğu da kadınlarımızdan oluşuyor. Beş yüz bindeyken yüzde kırkı kadınlarken öğretmenlerin, bir nokta iki milyona ulaştığı zaman yüzde elli dokuzuna ulaştı kadın öğretmenlerimizin sayısı." dedi. Türkiye'nin ilk kez eğitime erişim problemini aşıp, eğitimdeki niteliği artırmayla ilgili yoğunlaşabilme imkanına kavuştuğunu ifade eden Özer, "Bu sürecin lideri olan Sayın Cumhurbaşkanımıza, eğitime vermiş olduğu değer ve bütçede eğitime pozitif ayrımcılık yaptığı için şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu.
Bakanlık olarak yeni dönemde üç unsura ağırlık verildiğini anımsatan Özer şunları söyledi:
"Birincisi okul öncesi eğitim. Okul öncesi eğitim, eğitim kademelerinin en kritik aşamasını oluşturmakta. Çünkü eğer okul öncesi eğitime erişimde dezavantajlar ve kısıtlamalar varsa eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirebilmeniz, okullar arası başarı farkını ortadan kaldırabilmeniz mümkün değil. 2000'li yıllarda beş yaşta okullaşma oranı yüzde 11. Üç dört yaş yok zaten. Göreve geldiğimde, üç yaşta Ağustos 2021'de yüzde 9 olan okullaşma oranını şu anda yüzde 16'ya çıkardık. 4 yaşta okullaşma oranı yüzde 16 iken bugün yüzde 35'e, 5 yaşta okullaşma oranı yüzde 65 iken bugün yüzde 97'ye yükseldi, yıl sonu yüzde 100'e çıkaracağız inşallah. Türkiye'de 2 bin 782 anaokulu vardı, biz, 3 bin yeni anaokulu yapmak için yola çıktık. Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde proje başlattık, bir yılda 2 bin 50 bağımsız anaokulunu hizmete aldık, 15 bin 500 anasınıfı açtık. Bu, 3 bin 100 tane bağımsız anaokuluna tekabül ediyor basit olarak. Dolayısıyla 5 bin 150 bağımsız anaokulu kapasitesine ulaştık. Bakın bu adımlar 1 yılda oldu."
"Hiç kimse öğretmenimizi bizden daha fazla düşünemez"
Öğretmenlik Meslek Kanunu'na yönelik boykot çağrılarına değinen Özer, kapsam içindeki 600 bin öğretmenin aileleriyle birlikte 2,5 milyon kişilik bir kesime karşılık geldiğini, o nedenle seçime doğru giderken konunun rant olarak görüldüğünü kaydetti. Özer, inanılmaz algı operasyonları yapıldığını belirterek şunları söyledi:
"İnanılmaz troll hesaplar... Hepsini tek tek çıkardık. Hiç geri adım atmadık çünkü yaptığımız şeyde bir problem yok, yani irrasyonel bir durum yok. Şartlarını sağlayan öğretmenlerimizin yüzde 95'i uzman ve başöğretmenlik için başvurdu. Başvuran öğretmenlerin yüzde 99'u eğitimlerini tamamladı. Eğitimlerini tamamlayan öğretmenlerimizin yüzde 98'i de sınava başvurdu. Ben tüm öğretmenlerimize o boykot çağrıları yapanlara, trollere prim vermedikleri için en içten şükranlarımı sunuyorum. Hiç kimse öğretmenimizi bizden daha fazla düşünemez. Mümkün değil. Biz bu eğitim sistemindeki öğretmenlerimizin koşullarını iyileştirmek için çırpınıyoruz."
Kanun'a ilişkin Danıştay'a başvurulduğunu, Danıştay'ın bütün itirazları reddettiğini belirten Özer, "Anayasa Mahkemesi karar vermedi. Kararı erteledi. Sanki yeni bir açılım yapılacakmış gibi sendikalar, STK'ler algı operasyonları yapmaya devam etti. Hatta Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizden sınavı ertelememiz talepleri oldu. Sorular basıldı. Salı günü itibarıyla da bütün illere, ilçelere evraklar ulaştırılacak. Baktılar ki olmuyor. Bu defa deli saçması bir iddia ortaya atıldı: 'Sınav soruları elden ele dolaşıyor.' Hemen suç duyurusunda bulunduk." dedi.
Bu dönemin tarihi yazılırken kimlerin öğretmenin yanında olmadığı hâlde yanındaymış gibi davrandığının da yazılacağını ifade eden Özer, "Hayatında bir tek öğretmen ataması yapmamış olan kişi, sanki öğretmen sevdalısı gibi ortaya çıktı. 19 yılda 750 bin öğretmen ataması yaptık. Eğer Millî Eğitim Bakanlığı 'Tüm öğretmenler sınava girmek zorundadır.' deseydi tüm öğretmenlerin maddi haklarının iyileştirilmesi için o zaman eylem yapılabilirdi. İsteğe bağlı. Şunu açıkça deklare ettik: 7354 Sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu sadece bir başlangıçtır. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun nihai hâli değildir. Her yıl iyileştirmelerle öğretmenlerimizin koşullarını düzeltecek kanuni düzenlemelerin yapılmasına açıktır. Önemli olan, Öğretmenlik Meslek Kanunu adında öğretmene mahsus bir kanun olmasıdır. 3600 hakkı ilk defa öğretmenler için bu Kanun üzerinden düzenlendi. Daha sonra diğer meslek grupları için 3600 düzenlemesi getirildi. Sanki bunlar zikredilmemiş gibi, sanki bu kanuni düzenlemelere yeni iyileştirmelere açık değilmiş gibi sürekli bir algı operasyonu yapılması gerçekten kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir durum. Ben inanıyorum ki 19 Kasım'da bu sınav yapıldıktan sonra herkes oturup değerlendirecek. Kimler hangi manipülasyonları yapmış? Kimler bu haklara kavuşmamızı engellemek için sanki bizim yanımızdaymış gibi davranarak sureti haktan göründü. İstirhamım, onları gözden geçirmeniz." ifadelerini kullandı.
Okul iklimini güçlendirmek, okulların sağlıklı güvenilir ortama sahip olabilmesi için çalıştıklarını belirten Özer, "Eğitimimizin kalitesini sürekli artırmak, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek, kimsenin sosyo ekonomik arka planına bakmaksızın herkesin en nitelikli eğitime erişimini sağlamak üzere seferber olacağız." dedi.
" On beş ayda tüm hedeflerimize teker teker ulaştık"
Özer, on beş ay boyunca yapılanları da şöyle anlattı:
"On beş ay içinde koyduğumuz hedeflerin her birine teker teker ulaştık. Yıllardan beri düşünen arkadaşlar var. Yıllardan beri bu ülkede okullara kütüphane kurmak için kampanyalar düzenleniyordu, değil mi? Şuraya işte kitaplarınızı gönderin. İki ayda bitirdik. İki ayda 16 bin 361 tane kütüphane yaptık. Kütüphanedeki kitap sayısı 28 milyon iken bunu 103 milyona çıkardık. Bir sene içinde... 2 bin atıl köy okulunu köy yaşam merkezine çevirdik. 2023 yılının sonuna kadar 6 bin 970 köy okulunu anaokulu, ilkokul ve halk eğitimi merkezi olarak vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Bir yılda okul öncesi eğitimde aldığımız mesafe, mesleki eğitimde aldığımız mesafe. Yani neyi gösteriyor bu? Aslında Millî Eğitim Bakanlığının öyle bir kapasitesi var ki eğer odaklanırsanız ve bütçenizi de bu odaklandığınız konulara teksif ederseniz çok kısa sürede mesafe alabilmek mümkün. O kronik problemleri çözebilmek mümkün. İnşallah, el ele vererek bunları çok daha iyi noktaya getireceğiz."
Okullardaki bağış sorununu da her okula bütçe göndererek çözüldüğünün altını çizen Bakan Özer, eğitim sisteminin çok daha iyi noktalara geleceğini söyledi. Özer, emekleri için tüm eğitim yöneticisi ve öğretmenlere teşekkür etti.