“Öğretmen kutsaldı. El üstünde tutuluyordu, pek para verilmese de…
Hele bir de devlet memuru olunca…
Ayrıcalıklı insanlardı. Türkiye’nin sahipleri onlardı.
Hele bir de CHP üyesi olunca…
Fakat cumhuriyet yönetiminin giriştiği eğitim hamlesi, sanayileşme hamlesiyle desteklenmiyordu. Toplumda sosyal hareketlilik de istenmiyordu, siyasi hareketlilik de.
Köy Enstitüleri de böyleydi: Çocuklar okuyacak, öğretmen olacaklardı.
Peki sonra ne olacaktı?
Onlar da öğretmen yetiştireceklerdi, kısırdöngü sürecekti.
İktidar değişince, öğretmenler de diğer memurlar gibi birer memur olduklarını gördüler.
Yani sürekli geçim sıkıntısı içinde…
Havaları yavaş yavaş söndü.
Bir ara “devrimci öğretmen” modasıyla yeniden parladı.
Şimdi artık köy öğretmeni, zalim ağayla el ele veren gerici imamla savaşıyordu…
Köylü büyük şehirlere göçüp bir kısmı işçi, büyük çoğunluğu lumpen olunca ellerinde kurtaracak eleman kalmadı.
İstanbullu aydın nihayet köylüyle tanıştı!
“Köy devrimi”, “köylerden şehirlere” gibi saftırık projeler de rafa kalktı.
İnanmayan, Erşan Kuneri dizisinin “Kooperatif Kemal” bölümünü izlesin.
Einstein, “İki şey sonsuz ve sınırsızdır, biri evren, öteki de insanların aptallığı” demişti.
Bu o kadar böyleydi ki, zorla yaratılan “Çalıkuşu Feride” efsanesi bugün de dimdik ayaktadır.
1922 yılında, yani cumhuriyetten bir yıl önce yayınlanmış bir romanın kahramanını, aşk acısı yüzünden Anadolu’ya giden meşrutiyet öğretmeni Feride’yi “idealist cumhuriyet çocuğu” yapanlar düşünsünler…
Feride keşke sanayi mühendisi olsaydı.”