İsa Golgota'ya çıkarken tökezlemeden önce
Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim
Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca
Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim
……………………………………..........................
Ruh körelten çare bulmaz ilaç olmaz telaşlı döş
Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardansanız
Ölüm Kere Ölüm Ölüm Kare/ İsmet Özel
Celal Demirci, “örgütsel ölümü” yazdı…
“Örgütlerde liderlik; bir hareketin ulaşmaya çalıştığı amaçlar için yandaş kazanmak ve kazanılan yandaşları hedefe ulaşmak için organize ve motive ederek yönetme ve yöneltme eylemidir. Lider, örgütünü ve yandaşlarını ya önceden belirlenmiş hedeflere ya da bizzat kendi ürettiği hedeflere ulaşmak için yönlendiren ve peşinden sürükleyen kişidir.” Biz burada işin teşkilat ve lider boyutu üzerinde duracağız.
Örgütle ilişkileri ve bağları bakımından yandaşları; yönetim kadrosu, çekirdek kadro, sadece üye, seçiciler (delege) olarak sınıflandırabiliriz. En zayıfı sadece üye, en güçlüleri yönetim kadrosu ve seçiciler (delege)dir. Beklentisi en yüksek olan grup da en güçlüleri olan yönetim kadrosu ve seçiciler (delege)dir. Örgütlerde ipler bunların elindedir. Bunların haricinde bir de propagandacı grup vardır. Lider genelde tüm grupların özelde ise güçlülerin menfaatlerini korumak/geliştirmek zorundadır. İster kimlik hareketi olsun ister kitle hareketi, bu kural değişmez. Kimlik hareketleri kitleselleşince en büyük hayal kırıklığını çekirdek kadroyu oluşturanlar (kimliğin asıl sahibi olanlar) yaşarlar. Çünkü örgütsel dönüşüme ayak uyduramamışlardır! Ve hak sahibi/mirasçı oldukları için yönetimi elinde tutanlar tarafından tehdit görülerek yönetim erkinden uzak tutulurlar. Bir başka şekilde de masadaki pekmeze sinekler üşüşmüştür artık. Midesi kaldırmayanlar masadan kalkarlar.
Yönetim kadrosu ve seçiciler (delege) yani güçlülere gelince: Bunlar geleceğe dair umutlarını, beklentilerini, kariyer planlarını, hayallerini sadece ve sadece liderinin başarılı olmasına bağlayan kadrolardır… Bu kadro; aslında liderlerinin başarısız olduğunu bilse de inkâr psikolojisiyle onun başarılı olduğuna inanmak ihtiyacını hisseder. Bu durumu bir yakınının ölüm haberini alan birinin bu haberi reddetmesine, kabullenmek istememesine benzetebiliriz… Çünkü onlar için liderlerinin başarısızlığını kabullenmek aynı zamanda yenilgiyi de kabullenmek ve geleceğe dair umutlarını suya vermek, tüketmek demektir. İşte tam bu noktada bir yalana sığınma ihtiyacı doğar. Tıpkı “Başınız sağ olsun.” Haberine karşılık: “Hayır! O ölmedi. Ölemez.” Yalanını sahiplenmek gibidir bu durum. Ama maalesef ölen ölmüştür.
Teşkilatlar da benzer bir tepkiyle; aslında liderin “ölmediğine” yani başarısız olmadığına inanmak için yalan da olsa bir bahane arar/isterler. Bu noktadan itibaren liderin apokaliptik bir kurtarıcı olduğuna dair efsaneler üretilmeye başlanır. (Şeyh uçmaz, müridi uçurur.) Yani liderine inananlar, onu olduğundan çok üstün görürler. Onda olağanüstü değerler bulunduğuna herkesi inandırmak isterler. Yönetim kadroları yeterince zeki ve becerikli ise liderin üzerine biçilmiş kaftan gibi oturacak bir hikâye bulur. Ve zaten bu hikâyeye/efsaneye inanma ihtiyacı içinde olan teşkilat dağılmadan yoluna devam eder. Ama eğer liderin yönetim ekibi yalan da olsa sahiplenilecek bir bahane olarak bir efsane/hikâye ortaya koyamazsa yani yönetim kadrosu bu hikâyeyi yazmaktan bile acizse; bu durumda ortaya yalan da olsa bir hikâyesi olmayan lider portresi çıkar ki maalesef bu durum; tükeniş ve dağılmanın başlangıcıdır. Çürümenin kaynağı ile yok oluşun, tükenişin dayanağı ortaktır. Lidersizlik bir risk değil tercihtir. Beceriksiz liderlik ise geç fark edildiğinde önce sözde lideri sonra da liderlik edilen yeri bitirir. Yapay zekâlı teşkilat yöneticilerinin bir hikâye oluşturmadan örgütsel algoritmayı her zaman ve koşulda liderin yeniden kazanması üzerine kurgulaması da başarıyı değil örgütsel çürümeyi getirir.
Bu tükenişi en bariz şekilde sözde liderin panik halindeki ”Ben bitmedim. Bakın halen güç merkezleri tarafından muhatap alınıyorum.” Şeklindeki güç merkezi ziyaretlerinde görürüz. Güç merkezleri ile verilen bu pozlar; çaresizliğin ve tükenişin dışavurumundan başka bir şey değildir.
Hikâyesi olmayan/kalmayan lider de ısrar edilecek olunursa bu defa da “örgütsel ölüm” ötenazi gerçekleşir. Yani içinde bulunduğumuz çağda kitlelere anlatacak bir hikâyeniz yoksa siz de yoksunuz. Evinin dışında yoksan, kendi mahallenin dışında yoksan, konjonktürel olarak seninle yol yürüyen adamın kalbinde bile yoksan, üstelik bu adam kamuya açık her seçimde sana oy/destek vermiyorsa… O zaman, bitmişsin.
Ötenazi zamanı…
Sizin bir hikâyeniz var mı?
Celal Demirci